16 Kasım 2014 Pazar

Magnet'lerimm :)

Ve işte geldim son yazıma.. Ben yazılarımı uzun tutarak sıkmak istemedim kimseyi.
Son yazımda da çoğu yazılarımda olduğu gibi en değerlim, sevdiğim kişiyle ilgili şeyler paylaşacağım..

Ben gezmeyi, yeni yerler görmeyi çok seven birisiyimdir ve karşıma çıkan kişi de tam buna göre çıktı sanırım. :) O da ben gibi gezmeyi çok seviyor. Biz 3 yıldır birlikteyiz. Günlerimizi çok dolu dolu, sürekli etkinlik içerisinde,  başka şehirlere seyahat ederek geçiririz. Devamlı yapmadığımız yeni bir şey öğrenmeye çalışırız. Bir şeyler yapmadığımız da 'ne oluyor bize?' diye kendimizi sorgularız. Ben çoğu şeyi ondan öğrendim; tavla oynamayı, bilardo oynamayı, bowling oynamayı. Her hafta sinemaya gitmeye çalışırız, saatleri uydukça tiyatroya gitmeyi çok severiz. Ankara yakınlarında ki gezilebilecek pek çok yeri gezdik. Bende de bu gezilerden dolayı bir hobi yapma isteği meydana geldi. 

İstediğimiz tabi ki birlikte geçirdiğimiz ve inşallah daha nice güzel günler göreceğimiz bu ilişkimizin evlilikle sonlanması. Ve ben bu paylaştığımız güzel günlerin, ilerde de hep gözümüzün önünde, baktıkça hatırlayacağımız şekilde olmasını istiyorum. 
Bu yüzden gittiğimiz her yerde magnet (buzdolabı süsü) almaya başladım. Kendi evime yerleştiğim de her zaman görebileceğim bir yerde olması lazımdı. Malum yemeği çok sevdiğimden buzdolabı en çok kullanacağım şeyler arasında 1.sırada yer aldığından her zaman görebilirim hatıralarımı.:)
Şimdi o hatıralarım sizlerinde huzurunda olacak.. :)


İSTANBUL






SAMSUN






KONYA






ESKİŞEHİR






BOLU




NEVŞEHİR





MERSİN





ADANA






Buda bizim yol haritamız :)
Kırmızı şeritler çoğalacak zamanla inşallah :)






Bunları Biliyor muydunuz ?

           


Eee çoğu yayınımda hep kendimden bahsettim durdum. Biraz daha genel meselelerden
bahsetmek isterim. Biz insanlar, her yüzyılda değişen yaşam şartları ve yapılan devrimlere ayak uydurarak yaşamımızı sürdüyoruz. Her gün yeni bir şey öğrenecek olsak dahi aslında çoğu şeyden bihaber ömrümüzü tamamlıyoruz.
              Bir bilim adamı düşünün... Ya da örnek olarak dünyanın en zengin adamını anımsayın... Sizce bu insanlar her şeyi bildikleri için mi en iyiler , yoksa onların en iyi olabilmeleri için  gereken donanıma sahip oldukları için mi ? Allah aşkına ne kadar kültür sahibi olursa olsun Bill Gates benim annemin yaptığı sarma'yı bırakın tatmayı , adını bile duymadan gidecek ya üzülüyorum onun için :))
              Daha fazla uzatmadan bu blogumda çoğu insanın bilmediği onlarca şeyden bahsetmek istiyorum. Benim için bu enteresan bilgileri derleyip sizlere sunarak da ben de en azından bir kaç şey hakkında bilgi sahibi olacağım. Diyeceksiniz ki, ''bunları bilsen ne olur bilmesen ne olur''. Demeyin öyle şeyler, yoksa siz lise dönemi boyunca o periyodik tabloyu sırf bulmacalarda 'sodyumun simgesi' sorusuna 'NA'yı yapıştırmak için mi ezberlediniz. ;) Yoksa gerçekten ben kütüphaneci olduğumda, lisede öğrendiğim dişli çarklarla mı haşır neşir olacağım ;)


             'Öğrenmenin sonsuzluğu, insana ne kadar az bildiğini gösterir.' demiş birisi. Ne güzel demiş. Çok uzattım artık ben bilmemizde faydalı olacağını düşündüğüm birkaç şeyi kendi bakış açımı da katarak sunmak istiyorum. :)


           + Ellerimizde en yavaş uzayan tırnak baş parmağınki, en uzun uzayan ise orta parmağınki imiş
( Eee ben hepsini aynı hizada kesiyorum ve uzadığında aynı boyutta oluyorlar. Ne iş ? )

           + Bilim adamlarına göre IQ'muz ne kadar yüksekse, o kadar çok rüya görüyormuşuz.
( Bir arkadaşım bunu öğrendiği günden itibaren gördüğü her rüya için seviniyor ve bana gördüğü rüyayı değil de o rüyayı gördürten zekasından bahsediyor.:)

           + Arılar yarım kilo bal yapabilmek için 2 milyon çiçekten bitki özü toplamak zorundalarmış.
(Yoksa siz balı gerçekten arıların mı yaptığını düşünüyorsunuz. Hayır hayır hiç sanmıyorum. Bu düzen arının içgüdüsü ile yürümez arkadaş.:)

           + Dünyadaki hayvanların yüzde 80'i altı ayaklı imiş..
( En dikkatimi çeken bu oldu )

           + Açık bir gecede, gökyüzünde 2 bin tane yıldızı çıplak gözle görmek mümkün imiş ..
( Saydın mı lan , derler adama . Yapma bunu ;) )
   
           + Venüs, saat yönünde dönen tek gezegen imiş..
( Neden bilmiyorum ama, bunu okuduğumda aklıma SABRİ geldi.. Hayırdır inşallah:)

           + Bir devekuşunun gözü , beyninden büyükmüş...
( Şimdi anladınız dimi tehlike anında kafalarını neden toprağa gömüyorlar...hahhaaha :) )

           +Hiçbir kağıt parçası 7'den fazla katlanmaz imiş..
( Bunu bilmeyeniniz hatta denemeyeniniz yoktur diye düşünüyorum ..)

           +Sümüklü böceklerin dört tane burunları varmış.
(üstünde çok düşünmeye gerek yok, sonuçta o kadar sümüğü nasıl idare etsin hayvancağız ;))

           + Kutup ayıları solakmış yahu ..
( Ne kadar da öğretici bir bilgi değil mi ?  Listenin en gereksizi olarak en altta kendine yer bulan maddemiz ;) )

           Blogumu, Seyrani'nin çok sevdiğim şiirinden bir alıntı yaparak tamamlamak istiyorum ...

 Eski libas gibi aşıkın gönlü
 Söküldükten sonra tekrar dikilmez imiş
 Güzel sever isen gerdanı benli
 Her güzelin kahrı çekilmez imiş...   ;)







Yurtta Kalmanın İyi ve Kötü Yönleri

Ben üç yıldır yurtta kalıyorum, bu sene dördüncü senem. Yurtta kalmanın iyi yönleriyle birlikte yaşadığım kötü zamanları, zorluklarını daha fazla içimde tutamayarak paylaşmak istiyorum.
Hacettepe Üniversitesi'ni 2011 yılında kazandım ve yurtta kalmaya karar verdim. Kalabalığa gelemeyen, uykusu aşırı derecede hafif olan ve poşet sesine çıldıran birisiyim. İlk iki sene Tahsin Banguoğlu Öğrenci Yurdu (Balgat Yurdu) 'nda kaldım. Odalarımız 8 kişilikti ve çok küçüktü. Senenin başında hepimiz birbirimizle o kadar iyi anlaşıyorduk ki, her yere beraber gidiyor, her şeyi beraber yapıyorduk. Fakat bu o kadar uzun sürmedi çünkü birbirimizi tanımaya başladıkça sorunlar meydana geldi. Ben çok sessiz ve çekingen bir yapıya sahip birisi olarak kavga edemez, şikayetlerimi pek dile getiremezdim. Ama bu yönüm su istimali edildi; uyurken gürültü yapmaları, temizlik sorunu, ışığı geç saatlere kadar kapatmama, bir iş olduğunda hep bana yükleme vs. Hiçbirisine sesimi çıkaramıyordum ve sürekli eziliyordum. En sonunda dayanamayarak bir tanesine öyle bir patladım ki.. Ağzıma ne geliyorsa bağırıp çağırıp üstüne yürüdüm. Dondu kaldı çünkü benden böyle bir tepki beklemiyordu. Bundan sonra ne yapıyorsa bana aynısını yapmaya başladım; gürültüyse gürültü, ışıksa ışık. Öyle böyle iki sene geçirdim. 

Sonrasında yurtlarda bir problemden dolayı kızları başka bir yurda nakil yaptılar. Burası çok uzaktı ve bir yolunu bulup Beytepe yurtlarına yerleştim. Ne yazık ki burada da farklı sorunlarda karşılaştım. Kız dediğin horlar mı yahu? Allah'ın her günü bu sesle uykuya dalmaya çalışmak, uyuyamamak, kulaklık takıp son ses müzikle bile bu sesi bastıramamak.. Bir dönemi de böyle geçirdim.:) Sonra başka odaya geçeyim kurtulayım dedim yine olmadı. Bu odamda da 4 kişi birbiriyle hiç konuşmaz mı ya? Yok bir dönem boyunca hiç birimiz birbirimizle tek kelime dahi konuşmadık. Dilim şişiyordu resmen bu kez sınıfta ki arkadaşlarım çenemden kurtulamıyordu. :) O seneyi de öyle geçirdim ve şu an başka bir odadayım. Yeni umutlarla geldiğim odam en kötüsü çıktı. Erkekler dağınıktır, pistir diye bilinir fakat kızın pisi en beteriymiş. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim. Odada her gün farklı bir kokuyla karşılaşıyoruz. ilk hafta ter kokusuyla mücadele ettik. Öyle ağır bir ter kokusu ki odada duramıyorsun. Sonra botlar çıktı ayak kokusu geldi. Ter kokusu ile ayak kokusu birleşiyor ve tanımlayamadığımız bir koku çıkıyor.Masaları desen üzerinde hayatta aradığını bulamazsın. Dolaplarının kapağı sonuna kadar açık ve içini görmek bile istemezsiniz. Bilmiyorum bir sene nasıl dayanacağım.. Şu saatten sonra düzenimi bozmakta istemiyorum. 

Hep kötü yanlarından bahsettim. İyi yönleri de var elbette. Odanda birçok şey yapabiliyorsun. Biz kısır ve çiğ köfte çok yapardık. Şimdi daha da çeşit arttı. Sarma bile sardık yurtta. Sabahlara kadar oturup muhabbet edebiliyoruz. Oyunlar oynuyoruz sürekli. Film izliyoruz geç saatlere kadar. Sabahları komik bir şekilde uyandırıldığım oldu, şok geçirerek uyandıran arkadaşım oldu. Saçlarımızı şekilden şekle soktuk. Birlikte klip videoları, yüz maskeleri yaptık. Birlik olup oda arkadaşımızdan birisini feci bir şekilde korkuttuk. Mezuniyet kınası yaktık. Ankara havaları açıp kurtlarımızı döktük. Mezuniyet kınası yaktık. Daha aklıma gelmeyen birçok şey var ve bunların çoğunu, oda arkadaşlarımdan en çok sevdiğim ve yeri dolmayan arkadaşım Sakine ile yaptık. O mezun oldu ve onu hep arıyorum odada..




Yurt şartlarında Sakine'nin mezuniyet balosu için yaptığım saç :)

Yurda çoçuk getirip onlarla da eğlendik. :)

İyi yönleri de olsa yurt yaşanacak ortam, çekilecek dert değil. Bir an önce mezun olup kurtulmak istiyorum.



15 Kasım 2014 Cumartesi

Hacettepe Üniversitesi'nin Zorlukları


Hacettepe Üniversitesi'nde okuyorum dediğin zaman " ooo maşallah, çok şanslısın " derler size. Ama gel gör ki zorluklarını Beytepe Kampüsü'nde olanlar bilir. Şimdi ben sizlere güzel okulumuzda yaşanan o zorlukların örneklerinden 3 tanesini sunmak istiyorum.:)

İlk önce ulaşımdan başlayayım. Özellikle bu sene ulaşımda zorluk son noktaya ulaştı. Önceden 230 diye meşhur bir otobüsümüz vardı. Zaten dolup taşan bu otobüsümüzü sevgili başkanımız Melih Gökçek, ulaşımın rahatlaması açısından yeni açılan metroyu kullanalım diye 230'umuzu kaldırdı ve her şey allak bullak oldu. Yeterince uzun olan otobüs kuyruklarının sonu görünmez oldu. Bir çok eylem yapıldı fakat cevap henüz alınamadı. Otostop bizim okulumun bir parçasıdır ve otostop çekenlerin sayısı 2-3 katına çıktı. Ben de bir kaç fotoğraf paylaşmak istiyorum :)




Beytepe'nin iklimi vardır bir de..
Ankara'dan beş derece daha soğuktur. Hava durumuna baktığında Ankara kaç gösteriyorsa sen ondan beş derece daha soğuğunu düşünüp ona göre giyinmelisin. Hele ki Edebiyat Fakültesinde olanlar daha da kalın giyiniyoruz çünkü hiçbir ısıtma sistemi orayı ısıtamaz!.



Gelelim vize ve final haftasına..
Geçmek bilmeyen, uykusuz, yorucu, umduğunu bulamadığın haftadır. Kütüphaneler de çalışacak yer bulamazsın. Kütüphane de çalışmak için sıra bekleyenler, beklerken bulduğu köşede uyuyanlar, horlama sesine varana kadar değişik durumlarda karşılaşırsın. Beş sayfaya varıncaya kadar doldurursun sınav kağıdını ama yinede kalırsın benim gibi.:D 

vize midir insanı hüzünlendiren,
Yoksa insan mıdır hüzünlenmek için vizeyi bekleyen ?
vize midir seni bana düşündüren,

Yoksa ben miyim vizeyi düşünmek için geceyi bekleyen ?





Elbistan Çemeni ( Çamanı )





Pazar gününe merhabaaa:) 

Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz sayfama. Blogumda hiç yemek tarifi olmadığını fark ettim. Bir K.Maraş'lı olarak Elbistan çemeniyle geldim sabah kahvaltılarınıza. :) Aslında çemen değil, 'çaman' denir bizim oralarda. Yaz kış mutlaka bulunur ama en çok kurban bayramından sonra yapılır. Gribe kesinlikle çok iyi geliyor.
En çok sahanda yumurta ile karıştırarak pişiririz biz. Yumurta ile birleşince tadı bir başka oluyor gerçekten. Denerseniz eğer, dikkat edin alışkanlık yapıyor tadı.
Sözü daha fazla uzatmadan hemen tarife geçiyorum. :)


MALZEMELER

( Ölçüler 1 kg çemen içindir. )

  • 500 gram tuzsuz yada az tuzlu kırmızı toz biber ( tercih ev yapımı olması )
  • 1 paket yedi türlü baharat ( çemen tozu hariç )
  • 1 su bardağı çekilmiş ceviz içi
  • 2 lt el yakmayacak şekilde et suyu ( kemikli et kaynatılıp hazır olmalı )
  • 1/2 çay bardağı zeytinyağı
  • 25/30 diş ezilmiş sarımsak
HAZIRLANIŞI

Kırmızı biberimizi geniş bir kaba alıp, içine baharatı ve ezilmiş sarımsağı katıp karıştıralım. Ardından et suyunu azar azar ilave ederek ellerimizle yoğuralım. Biber acı olduğundan bu işlemi eldivenle yapalım. Karışım katı olmayacak, cıvık dediğimiz kıvama gelince zeytinyağı ve cevizi de ekleyelim ve hafiften yoğurur gibi karıştıralım. Yoğurma kabında 30/35 dakika katılaşıp kıvamını buluncaya kadar bekletelim. Sonrasında cam kavanoza alıp buzdolabında muhafaza ederek tüketebilirsiniz. 




Ekmeğin üzerine sürüp atıştırmak için mükemmel lezzet

Bu da yumurtayla pişirilmiş hali


AFİYET OLSUN :)



13 Kasım 2014 Perşembe

Onlarda , Bizde :)

Herhangi bir sıra dışı olay yada komik bir an yaşansın; "Kesin Türk'tür!" cümlesini yapıştırıveriyoruz. İnternet fenomenleri olan Onlarda , bizde vinelerini bende paylaşmak istiyorum.. :)


    Onlarda araba kazası, bizde araba kazası :)



       Onlarda çocuk yetenekler, bizde çocuk yetenekler:D


  Onlarda dilenci, bizde dilenci :)


Onlarda dans eden teyze, bizde dans eden teyze :)



Onlarda rap, bizde rap :)


Onlarda beatbox, bizde beatbox :)





Dünya'nın EN'leri



Okyanusların en hızlı balığı; 120 km hızla yüzebilen kılıç balığıdır.Kılıç balıkları vücut kaslarında oluşan ısının gözlerine aktarıldığı mükemmel bir ısıtma sistemine sahiptirler.






Dünyanın en derin mağarası, Krubera Mağarası'dır. Rusya'nın Abazya bölgesinde bulunan mağaranın derinliği 2000 metreden fazladır.






En derin yapay kuyu, Kola Süperderin Kuyu. Rus bilim adamları kazabildiğimiz kadar kazalım mantığı ile kazmışlar sanırım. Tam 12.262 metre derinliğindedir.






En çok yağış alan yeri Choco, Kolombiya'dır. Yılda yaklaşık 11770 cm yağış alıyor.




En soğuk yerleşim yeri  Oymkyakon, Rusya'dır. 7 ay boyunca sıcaklığın 0'ın altında olduğu bu kentte 400 kişi yaşıyor. Kışın sıcaklık -60'lara düşüyor!.




  

En derin nokta, Mariana çukuru. 10.911 metre derinliğindeki bu çukura şu ana kadar sadece  3 kişi özel denizaltılarla inebildi.Bu bilgiyi araştırırken; Türk gemici Cemil Çakır'ın bu çukura düşerek hayatını kaybettiğini ve cenazesine ulaşılamadığını öğrendim..







' İYİ Kİ VARSINIZ ' :)



İnsan sosyal bir varlık olarak yalnız yaşayamaz. Her zaman birilerine ihtiyaç duyar. İşte bu noktada arkadaşlar devreye girer. "Arkadaşlık nedir?" sorusu herkese göre farklı bir tanım içerir. Tabi ki 'arkadaş' çok önemlidir fakat 'dost' ondan daha önemli değil midir?.
Benim buna verecek olduğum cevabım ise; herkesin etrafında bir çok arkadaşı vardır ama dostu çok azdır..

Dost; insana verilmiş en güzel hediyedir bence. Bir şeyleri paylaşmak, beraber gülmek, eğlenmek yeri geldiğinde ağlamaktır. Dostlar arasında hep zaman saygı, sevgi ve anlayış olmalıdır. Karşılıklı güven gerektirir. Sana her zaman bir destektir. Yokluğunda yeri doldurulamaz, sevindiğinde üzüldüğünde ilk aklına gelenlerdir.

 Sadece bu dünyada da değil: "Kişi dostuyla beraberdir." cümlesini baz alarak, diğer dünya için birlikte çabalamaktır. Birbirini en iyiye yönlendirmek, uyarmaktır.
Böyle bir dostu yoksa insanın, çok eksiği vardır bana göre. Çok şükür ki benim bütün bu söylediklerimi hak eden, hepsini taşıyan çok güzel dostlarım var..

Emre Albayrak
Merve Yılmaz
Bahtiyar Babacanov

Ben sizleri çok seviyorum ve hep hayatımda bir yerlerde görmek istiyorum..
İyiki varsınız..

Lütfen PhotoShop Yasaklansın!!!




Bilinir ki ülkemiz de teknoloji yeni ve hızlı bir şekilde gelişti.. Ya gelişmeseydi?. Ne olurdu gözlerimizin hali acaba. Teknoloji bu kadar gelişmemişken; evlenecek olan çiftlerin , çocuğunu sünnet ettireceklerin , aile fotoğrafı çektirmek isteyenlerin, ergenlerin kendisini istediği şekle sokma, istediği yerde bulunma çabaları ile nasıl komik hale düştüğünü nasıl photoshoplandığını herkes hatırlıyordur herhalde. :)
Ben de bunlardan birkaç tanesini hatırlatmak istiyorum.



 İşte bir fotoğrafçı faciası :) Ne kadar da romantik..







Bu da hangi kafada olduklarını anlayamayacağımız bir fotoğraf :)





Gökyüzünde gözler temalı fotoğrafımız en meşhurlarındandır :)








Abimiz dünya turu yapmak istiyor belli ki :)






Genç kızımızın en büyük hayali bu olsa gerek :)


Polat abimizle bir araya gelmek isteyen adamın hazin sonu :)







Bu fotoğrafları bir kez daha gördükten sonra , iyi ki teknoloji gelişmiş diyorum..

Adana'lıyık Allah'ın Adamıyık! :)



Sıcaklığıyla, nemiyle, taş köprüsüyle, pamuğuyla, karpuzuyla, cezeryesiyle, içli köftesiyle, şalgamıyla, kebabıyla bilinen Adana'dan selamlar olsun. :)
Hadi biraz Adana'dan bahsedelim. 
Ben aslen Adana'lı değilim ama doğduğumdan beri orada yaşıyorum, orada büyüdüm. Herkesin bildiği gibi Adana çok sıcak bir memlekettir. Özellikle nem oranıyla birlikte insana nefes aldıramayacak kadar sıcak olur. Vücudun sürekli yapış yapıştır. Ne okullar da ne de evlerde klimanın olmadığını göremezsiniz. 
Ne canınız dışarı çıkıp gezmek ister, ne de yemek yemek. Fakat işin içine 'kebap' girince hiç affetmiyor insan. Bir de o mezeleri yok mu? Ne güzel bir gelenektir bizimkisi. Ben daha hiç bir yerde rastlamadım; yemeğin yanında salataların, mezelerin ikram olduğuna. Onlar içinde ekstra para ödüyorsun. Ama Adana'da iste bakalım kebabı, sana kaç çeşit meze getiriyorlar? 
Acılı ezme, soğan salatası, karışık salata, çiğ köfte, turşu, kısır, yeşillikler, patlıcan közlemesi, yanına bir de acılı şalgamı koy ve bunların hepsini ağız tadıyla ye kebabın yanında. 
Afiyet olsun :)


Karpuz ve pamuk Adana'ya mahsustur. İçli köftesi çok meşurdur. Bahsetmek istemiyorum ama bir de şırdanımız vardır. Bir Adanalı olarak görüntüsünden dolayı hiç yiyemedim ama çoğu Adanalı bayılıyor buna. Büyük ve meşhur bir Sabancı Camii'miz var, bir de eski bir taş köprümüz.  Klasik bir iki cümlesi vardır burasının: "Plakamız da bir Allah'ımız da!" , "Adana'lıyık Allah'ın Adamıyık!" gibi. :) 
Benim bahsedeceklerim bu kadar. Gezmenizi ve lezzetlerinizi tatmanızı tavsiye ederim. :)

12 Kasım 2014 Çarşamba

SENİNLE OLMANIN EN GÜZEL YANLARI :)

Merhabaaa.. :)
Evet şimdi sizlere güzel bir konu hakkında yazmak istiyorum. Sevgilisi olanlar; yıl dönümüydü, doğum günüydü, sevgililer günüydü sevgililerine ne hediye alacaklarını, ne yapacaklarını düşünür dururlar. Ben aslında biraz duygusuz birisiydim, bundan 3 sene öncesine kadar. Fakat karşıma öyle birisi çıktı ki değiştim ve onun yaptıklarına karşılık ben de değiştim. :)
İnsan gerçekten sevince; içinden gelerek çok güzel şeyler yapabiliyormuş karşısındakine..
Bu blog yazımda da bu kez bunun hakkında isteyenlere yardımcı olacak tarzda fikirler sunmak istedim.. Biraz benden biraz da erkek arkadaşımdan yapılan süprizlere başlıyoruuuum :)
Bu benim hayatımda aldığım en güzel hediyem! 
Fotoğrafta görüldüğü üzere, 1'den 20'ye kadar numaralar var ve her numaraya ait hediyeler var. Bunun anlamı yani erkek arkadaşımın bana sunma şekli; yanımda olamadığı her yaşım için geriye dönük ayrı ayrı hediye alarak yanımda olmadığı günleri telafi etmek istemesi..
Biberonumdan başlayarak; bebek tulumum, patiklerim, masal kitabım, boyama kitabı ve boyalarım, anasınıfı çantası, günlük, abaküs, çerçeve, toka, anahtarlık, ayıcık, kulaklık, cüzdan ,bileklik, sevgili eldiveni, mont her yaşıma uygun hediye..
Mutluluk böyle bir şey olsa gerek..

Bu ise benim ona yaptığım bir hediyeden bir parça.
Bütün duvarı fotoğraflarımızla kapladım, her yeri mumlarla doldurdum, baktığı her yeri attığı her adımı notlarla yönlendirdim, Küçük zarflar alarak, içerisine bizim birbirimiz için kullandığımız en önemli cümleleri yazdım. Bir galatasaraylı bebek ayakkabısı aldım ve içine not yazdım..

İkinci yıl dönümü için hazırlanmış ve en güzel şekilde bana sunulmuş olan hediyem; çikolata/çiçek/yüzük üçlüsü esprisinde verilen bir söz yüzüğü. 

Bu da benim hazırladığım 2. yıl dönümü hediyem. Biz erkek arkadaşımla gezmeyi çok fazla seviyoruz ve benim her gittiğim yerden magnet almak gibi bir hobim vardır. Bundan yola çıkarak, bir vos vos antika araba satın aldım, etrafını gittiğimiz şehirlerden aldığım sembolik magnetleri yerleştirdim. Her birine gittiğimiz tarihleri yazdım. Sonrasında bir harita aldım ve gittiğimiz yerleri işaretledim. Ve bu hediyemi açıklayacak şekilde bir not yazdım; gittiğimiz yerler belli ve gideceğimiz çok yer var. Bu yolculukları rahat yapmak için bir arabaya ihtiyacımız var. Araba benden götürmesi senden :)

Bir doğum günü hediyesi daha.. Asıl amaç okulumuzun yeşil vadisinde, suyun üzerine konulmak üzere alınan nilüferler ve akşam bu güzel görüntüyle birlikte bana verilmek istenen, ünlü bir ressamın yapmış olduğu resmimiz imiş. Fakat hava şartlarından dolayı mekan değişikliği olmuş.:)

Ve bu da son olarak göstermek istediğim hediyem. Bize ait sadece ikimizle ilgili bir şeyin olmasını istiyordum ve bu yüzden kendimize ait bir sevgili kitabı hazırladım. Bizi, aramızda geçen komik olayları, kavgalarımızı karikatürlerle anlattım. doğum gününde de hediye ettim. :)